26 Kasım 2012 Pazartesi

Edward Cullen No More ...


Haftasonu Edward Cullen ve ailesiyle son kez vakit geçirdik. Filmin izleyici yaş ortalaması çok küçük olması sebebiyle tek başına gitmeye pek cesaret edemedim, beni Twilight bağımlısı yapan arkadaşım Elif ile birlikte gittik. Bizim sayemizde salonda yaş ortalaması yükseldi :)
Gerçi kitabı okumamın üzerinden biraz fazla zaman geçtiği için detayları unutmuşum ama filmi izledikçe hatırlamaya başladım.
Robert Pattinson her zamanki Edward Cullen rolünde gibi çok iyiydi. Tüm diğer oyuncular gibi o da ilk filmden bu yana oyunculuk olarak da bence çok yol kat etti ve hatta büyüdü ...
Bir kitabın 7' den 70' e herkesi bu kadar kendine bağımlı yaptığını en son Yüzüklerin Efendisi serisinde görmüştüm.


Stephenie Meyer' in akıcı ve bol tasvirli anlatımıyla, filmler çekilmeden çok önce Twilight dünyası zihinlerimizde şekillenmişti. İtiraf etmem gerekirse ilk başta Edward Cullen ben de hayal kırıklığı yarattı. Kitapta Edward Cullen' ın güzellik ve tutku tanrısı olan Adonis' e (http://en.wikipedia.org/wiki/Adonis) benzetilmiş olması haliyle ben de dahil bir çok Twilight fanatiğinde daha büyük beklentiler yarattı. Ancak filmler ilerledikçe hepimizin kanı Robert Pattinson' a kaynadı, hatta kanımızı kendisine seve seve vermeye razı hale bile geldik :)



Bu kadar Twilight çılgınlığı olunca haliyle tırnaklarda koyu renge boyanıyor. Soldaki benim elim, her ne kadar siyah gibi dursa da ojelerin rengi koyu lacivert Flormar, numarasını bakınca söylerim.
Bileziklerden en üstteki köpekli Agatha olan hariç hepsini ben yaptım, kendi imalatım :)
Sağdaki Arzunun eli, onun tırnaklarında siyah oje üzeri renkli sim var ...


Evvelki hafta bankada yine bir yemek partisi verdik. Ben yine makarna ile iştirak ettim. Evde biber bile yoktu ama tüm yaratıcılığımı kullanarak bir sos uydurdum.
Arzu fırında yumurtalı patates ve salata, Şenay kara mercimek salatası (nar ekşili), Ebru yumurtalı kabak ve Aslı' da zeytinyağlı taze fasulye getirmişti.

Çiğdem Usulü Uyduruk Soslu Midye Makarna
Malzemeler
1 kutu Bariila midye makarana
2-3 yumuşak domates
5-6 çeri domates
1 kuru soğan
4-5 diş sarımsak
Acı biber sosu
Ketçap
Limon suyu
Toz şeker
Kekik, Biberiye, Tuz, Karabiber, Pul biber

Kuru soğanı ikiye bölüp ay ay doğrayın, sararana kadar zeytinyağında öldürün. Sarımsağı ince ince kıyın sararan soğanlara ekleyip kokusu çıkana kadar pişirin. Bir dolu kaşık acı biber sosunu ekleyip kavurun. Rendelediğiniz domatesleri tencereye koyun, üzerine biraz (göz kararı) ketçap ekleyin. En son 2 yada 42 e bölünmüş çerileri, limon suyunu, bir tatlı kaşığı toz şekeri ve diğer tüm baharatları ekleyin. Kaynadıktan sonra ateşi kısığa getirip domateslerin suyu uçana kadar pişirin. En tüm sosu aldante pişirilmiş makarnanın üzerine ekleyin ve iyice karıştırın.
Afiyet olsun ...

21 Kasım 2012 Çarşamba

Majestelerinin Hizmetinde ...


Haliyle James Bond' la geçmiş bir haftasonundan sonra böyle bir başlık atmam gayet normal. "Skyfall" yaklaşık 2,5 saat izleyicilere Daniel Craig' e doyma fırsatı verdi.
Bir kadın olup da filmden etkilenmedim çıktım diyen bence kendini kandırıyordur. Karizma itibariyle James Bond / Daniel Craig yaktı geçti diyebilirim !!!
Filmden de bahsetmek gerekirse, bence şimdiye kadar çevrilmiş Bond filmlerinin arasından en iyilerinden biriydi. Temposu ve kurgusu, ayrıca müzik seçimleri de son derece başarılıydı.
Her ne kadar yukarıda Daniel Craig' den ne kadar etkilendiğimi yazmış olsam da, bende James Bond için biraz fazla aksiyondan kahramanı havasına bürünmüştü. Benim klasik Bond anlayışıma Pierce Brosnan ve tabi ki de Sean Connery daha uygun. Ancak Daniel Craig' in de oyuncu olarak hakkını yememek lazım.

Ayrıca filmin bir güzel yanı da başlangıçta yaklaşık bir 20 dakikasının İstanbul çoğunlukta olmak üzere Türkiye' de geçmesiydi. Gerçi Haydarpaşa' dan kalkan tren biraz hızlı Adana' ya ulaştı ama ne de olsa kahramanımız James Bond ...

Bu arada o kadar çok paylaşacağım yemek tarifi birikti ki, çok mutsuzum. En kısa zamanda fotoğraflarıyla birlikte teker teker hepsini aktaracağım.

Haftanın kalan günlerinin su gibi akıp geçmesi dileği ile, mutlu çarşambalar :)

14 Kasım 2012 Çarşamba

Ufak bir ara ...


Elde olmayan sebeplerden dolayı ufak bir ara verdim. Tüm hayranlarımdan özür dilerim :)

Ders çalışmak insan bünyesini, özellikle belirli bir yaştan sonra bozuyor. Üzerinde bilimsel araştırma yapılması gereken bir konu bence. Şayet isterlerse de şu anda deney faresi olmaya adayım.
Daha ilkokuldan başlıyoruz testlere, sınavlara. Lise, üniversite derken bir bakmışız işe de girmişiz. Oh deyip şöyle bir seviniyoruz. Sonunda rahat edeceğimizi, insan gibi gezip tozacağımızı zannediyoruz. Ama tüm bu umutlar beyhude ...
Maalesef işe girdikten sonra da hayatımızda sınavlardan kurtulamıyoruz. Saçma sapan bilgilerle kafamızı doldurmaya devam etmek zorunda kalıyoruz.
Vallahi bence kafayı sıyırmadan tüm bu bankacılıkla ilgili dersleri çalışmak mümkün değil. Severek ve isteyerek çalışıyorum diyen varsa açıkçası aklından ve ruh sağlığından şüphe ederim.
Bazen ben mi anormalim diye de düşünmüyor değilim ...

Tüm bu sınav baskısı ve delilikle gidip gelmelerimin arasında birazda çatlakça sanatsal çalışmalar yapıyorum.


Yeni oje çılgınlığına ben de kapıldım. Sedefli ojenin üzerine simli oje sürerek değişiklik yaptım. Hem silerken daha rahat oluyor hem de her yeriniz sim olmuyor.
Bu sene tırnaklara farklı farklı renkler sürmek moda. Benim gibi ya sadece bir tırnağınızı farklı renkte boyaya bilirsiniz yada her tırnağınızı da değişik renklerde boyaya bilirsiniz. Kara size ve ne kadar çılgın ve özgüvenli olmanıza bağlı !

Renkli ve dingin günler diliyorum :)P



6 Kasım 2012 Salı

Sütlaç ...


Bugünkü yazımın konusu Sütlaç. Tarifi de şöyle ;
- Bir tutam tüy
- Bir çift güzel göz
- Dört tane pati
- Biraz da yaramazlık



Sütlaç Müge' nin pisisi, arkadaşı. Yeni almış keratayı. Buradaki resimler 1 ay önce çekilmiş, yani şimdi kendisi biraz daha büyümüştür.


Beni tanıyanlar bilir, her türlü canlıyı çok severim. Ama favorim kuçular ve pisiler.

Benim de Fındık adlı bir kızım vardı. Aramızdan ayrılalı 5 yıl oldu, hala özlüyoruz onu. Evimizin bir bireyi olmuştu. Başka bir gün Fındık hakkında uzun uzun yazarım.

Bugünkü kahramanlarımız pisiler, yani Sütlaç. Her ne kadar kuçular gibi bir bağ kuramasanız da, pisiler de çok özeldir.
Biz onların değil onlar bizim sahibimizdir. Her fırsatta bizi işaretler, kendilerini garantiye alırlar. Kafalarına estiği gibi davranırlar, özgürdürler. Belki de bu yüzden onları seviyorum.
Ve tabi ki çok ama çok oyunculardır. Her şey oyun oynamak için bahanedir ve her şey de oyuncak olabilir.
Özet olarak pisiler bir başkadır ...



Sütlaç' a uzun mutlu, sağlıklı, sıhhatli bir ömür dilerim. Mügecim sana da Sütlaç' la bol oyunlu, mutlu günler :)



4 Kasım 2012 Pazar

Uf Oldum :(


Son 2 haftadır hem babam hem de annem hastaydı, tabi ki sonun da ben de nasibimi aldım. Neden paçavra hastalığı dendiğini bir kez daha anladım. Omurgamdan başlamak üzere her yerim kırım kırım kırıldı. Burnumun devam akması da cabası. Hala kendimi paçavra gibi hissediyorum ama nafile yarın iş günü, görev beni bekler !

Bu arada benim gibi devamlı burnu akanlar bir tavsiye; okaliptüs yağı ile buğu yapın. Bir bardak kaynar suya 10 damla kadar okaliptüs yağı damlatın, burnunuzdan nefes alıp ağzınızdan vererek 5-10 dakika kadar buğu yapın. İlk başta biraz sinüsleriniz acıyabilir ama daha sonradan çok rahat nefes almaya başlayacaksınız.




Cuma günü bankada çektiğimiz ziyafeti paylaşmadan geçmek istemedim. Hepimiz elimizdekileri birleştirip Voltron' u oluşturunca mükellef bir sofra çıktı ortaya.

Arzucum sağolsun kendinden bir şeyler katmayı ihmal etmedi. Hazırladığı mumlu aranjmanla soframız çok daha keyifli oldu.

Sol taraftaki makarna da benim "Uyduruk Yemek" lerimden biri. Evdeki haşlanmış makarnaya; acı biber sosu, lor peyniri, kuru kekik ve maydanoz ekledim. Bence gayet pratik ve de güzel oldu :)

En üstteki foroğrafta da odamdaki panom (My Bulletin Board) ve sevimli yaratıklarım var. Şimdilerde pano biraz boş ama kendisini doldurmak ile ilgili değişik planlarım var. Eylemlerimi paylaşacağım.

Herkese sağlıklı ve mutlu haftalar ...